Kentle ve öğrenciyle iç içe bir Rektör
Uludağ Üniversitesi’nin yeni Rektörü Prof. Dr. Yusuf Ulcay, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın yayın organı BTSO Ekonomi dergisinde üniversitenin yeni vizyonunu ve projelerini paylaştı.
“Yeni Rektör, Yeni Yönetim, Yeni Üniversite” anlayışıyla Bursa’ya ve Uludağ Üniversitesi’ne farklı bir bakış açısı getiren Prof. Dr. Ulcay, 3. Nesil Üniversitesi vizyonunu, yeni yönetim anlayışını, projelerini ve Bursa Ticaret ve Sanayi Odası ile birlikte gerçekleştirilen işbirliklerini anlattı…
*Uludağ Üniversitesi’nde sizinle başlayan kent ile iç içe olan ve kurumsal işbirliklerine önem veren bir yapı görünüyor. Bunu değerlendirebilir misiniz?
YUSUF ULCAY: Rektörlük seçim sürecinde eleştirdiğimiz noktalardan bir tanesi üniversitemizin şehrin dinamiklerinden bağımsız hareket etmesiydi Hepimizin bildiği gibi birlikten güç doğar. Dolayısıyla Bursa’nın tüm dinamiklerini yanımıza almamız gerekiyordu.
Bursa’nın dinamiklerini meydana getirenlerin tüm kurumlarla ortak paydalarımızı ortaya çıkarmak ve o noktalarda güçlerimizi birleştirerek daha etkin ve sonuç odaklı faaliyetler ortaya çıkarmak adına hemen harekete geçtik. Bu kapsamda da Bursa’ya değer katacak faaliyetlerde işbirliği yapılacak kurum ve kuruluşlarımızla bir araya gelerek üniversitemizin 4 yıllık yol haritasını hazırlamaya başladık.
Kent dinamiklerimizle 4 yıl boyunca ne zaman, ne yapacağımızı ortaya çıkarmak istiyoruz. Bu şehrin ortak aklını harekete geçirmekten kastımız bu. Bununla alakalı olarak ilgili kurum ve kuruluşları aynı çatı altında topladığımız küçük çalıştaylar yapıp, onların üniversiteden beklentilerini ölçmeye çalışıyoruz. Toplantı çıktılarını rapor haline getirip, 4 yıllık görev süremizi buna göre planlıyoruz.
Sonuçta buradaki öğrencilerin eğitimi ve yapılan araştırmalar Türkiye’nin geleceğini daha ileri bir noktaya taşımak için. Türkiye’nin ileri gidebilmesi için de önce Bursa’nın çıtasını yükseltmesi lazım. Bu anlamda Bursa’nın aklı olan Uludağ Üniversitesi’nin de Bursa’ya liderlik edecek bir konuma yükselmesi gerekiyor. 60 bin öğrencisi, 13 fakültesi, 2 yüksekokulu, 1 yabancı diller meslek yüksekokulu, 1 konservatuar, 16 meslek yüksekokulu, 4 enstitüsü, 22 merkezi, 2 bin 500 akademisyeni, 3 bin 500 çalışanı olan üniversitemizin paydaşlarla beraber hak ettiği konuma gelmesi adına çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
*Bursa’ya sanayi kentinin ihtiyaç duyduğu 3. nesil üniversite bakış açısını ortaya koydunuz. İlerleyen zamanda Uludağ Üniversitesi’ni neler bekliyor?
YUSUF ULCAY: Bildiğiniz gibi Türkiye bugün birçok söylemde ve konuşmalarda ‘orta gelir tuzağına takıldık’ diyoruz. Orta gelir tuzağı dediğimiz; teknolojisini kendi üretmeyen ülkelerin fason üretimle gelebilecekleri en üst nokta… Biz de fason üretimle gelebileceğimiz en üst noktaya geldik. Eğer gerçekten hedeflediğimiz 25 bin Dolar ve ötesindeki kişi başına gayri safi milli hâsıla seviyesine ulaşmak istiyorsak, teknoloji üreten bir ülke haline gelmemiz lazım. Teknoloji üreten bir ülke haline gelmek de sadece sözle olmuyor. Birincisi 3. nesil üniversite vizyonu burada gündeme geliyor. Biz şu anda 1. nesil bir üniversiteyiz, sadece eğitim ve öğretim ile meşgulüz. Araştırma yapıyoruz ama yeterli değil. Bu yüzden öğretim üyelerini motive edip, tüm kaynaklardan yararlanılmasına yönelik kendilerine gereken araştırma desteğini vereceğiz.
Bizim kendi bilimsel araştırma proje desteklerimiz var. Bunları kullanabildiğimiz maksimum derecede öğretim üyelerimizin projelerine destek sağlayacağız. Eğer bir sanayici benim üniversitemdeki bir öğretim üyesiyle bir projeye girer ve 100 bin lira koyarsa ben de üniversite olarak 50 bin lira koyacağım. Bu bizim yönergelerimizde var, fakat bugüne kadar uygulanmamış. Küçük ama etkin projelerde bunu kullanabiliriz.
Esas önemli olan projeleri yapmak, patent almak veya faydalı model üretmek… Patent ve faydalı model almak fikri mülkiyet haklarını korumak anlamına gelir ama koruduğunuz bir fikri mülkiyet hakkı eğer ekonomiye değer katmıyorsa o ülkeye üniversitede bir şey katmıyordur. Bizim üniversitemizde Teknoloji Transfer Ofisi olan Türkiye’deki 20 üniversiteden bir tanesi. Bu Teknoloji Transfer Ofisi şuanda emekleme safhasında. Teknoloji Transfer Ofislerinin iki ana fonksiyonu var, bir tanesi üniversitede gerçekleştirilen buluş, icat, faydalı model, ürün, proses gibi katma değer oluşturma potansiyeli olan bilgilerin koruma altına alınmasıdır. Bu da patent veya faydalı modeller ile gerçekleşmekte. Dolayısıyla demek ki Teknoloji Transfer Ofisinin birinci ayağı bunları koruma altına almak ikinci ayağı ise bunu pazarlamaktır.
Siz eğer bunları ekonomik değere dönüştüremiyorsanız o patentlerin hiçbir faydası olmaz. Ama her yaptığınız ürünün fikri mülkiyet haklarını koruma altına aldığınız çalışmalar illaki ticari olarak başarı kazanacak anlamına gelmez. Bu noktada pazarlama bölümünün çok etkin bir şekilde çalışan, piyasayı bilen kişilerden oluşması lazım ki üniversitede yapılmış olan bir buluşun koruma altına alınması için Teknoloji Transfer Ofisine gelindiğinde önce onun patentinin alınıp alınmaması, koruma altına alınıp alınmaması için pazarlama bölümünün karar vermesi lazım. Şuanda Türkiye’deki Teknoloji Transfer Ofislerinde maalesef bundan uzağız. Ama dönüşümün başlanmış olması önemli bir konu…
Dünyada Teknoloji Transfer Ofislerinin yaklaşık yüzde 50’si sadece üniversiteler tarafından kurulmuş, yüzde 35’i üniversite ve sanayi ile ortak kurulmuş, yüzde 15’i de sadece sanayiciler, özel sektör tarafından kurulmuş. Bizim modelimiz ikinci bahsettiğimiz yani Uludağ Üniversitesi ve sanayici ile birlikte ortak olarak kurduğu bir teknoloji transfer ofisine sahip. Dükkânınızdaki rafa bir tane ürün koyarsanız o dükkâna bir kaç kişi gelir bakar ama rafları doldurursanız müşteri oraya girip buradan benim alabileceğim bir şey var der.
Tabi bunun bir de ikinci bir yönü var bu aldığınız patentlerin korunması. Lisanslama geliri uzun bir süreç ve 3. nesil üniversite olabilmemiz için bu zinciri tamamlamamız lazım. Bu zinciri tamamlamak için kendi ekosisteminin doğru oluşması icap ediyor. Ekosistemin içinde sadece öğretim üyesi yok, sanayici de var. Şimdi sanayicimizin de eğer kendisine gelir getireceğine inandığı patentlerin kullanım hakkını almak için para verebilecek bir pozisyona gelmesi gerekiyor. Nasıl üniversite bir takım şeyleri değişmesi bir süreçse, sanayicinin de bu tip konumlara yaklaşımı da bir süreçtir. Bu süreci de şehrin dinamikleri ile ortak çalışarak hızlandırabiliriz. Bir nevi bu yaptığımız işler; bu çalıştaylar, bu toplantılar dinamiklerle beraber hareketle edebilme, bu kesimlerin beraber hareket edebilme kabiliyetini kullanabilmemiz içindir. 3. nesil üniversite işte bu…
Üniversitenin içerisinde yani master ve doktora yapan talebe sayısının ciddi oranda artması gerekir. 60 bin talebinin içerisinde öğrenci sayısı 3 bin. Baktığınızda yüzde 5’e karşılık gelen bir rakamdayız. Bir araştırma üniversitesi hüviyetine gelebilmem için benim master, doktora talebimin 3’te 1’ini geçmesi lazım, 60 bin öğrencisi olan üniversitede 20 binleri konuşmamız lazım. Şuan uzak gibi gözüküyor ama hedef koyarsanız yakalarsınız.
*Üniversitede master ve doktora öğrenci sayısının artırılması adına neler yapılabilir?
YUSUF ULCAY: Master ve doktora sayısı kendiliğinden artırılmaz. Önce alt yapının buna uygun olarak hazırlanması lazım. Master, doktora talebe sayısını artırabilmek için onları buraya çekecek birtakım imkanların sunulması lazım. Sadece teknik değil, sosyal alanda bile öğrenciler için bu kampüsün içerisinde yaşabilecekleri özel ortamlar sunman gerekli.
Dünyadaki gelişmiş ülkelerde araştırmacılar, yani master-doktora talebeleri veya doktora sonrası araştırma yapan araştırmacıların evi genellikle kampüs içerisinde. Biz artık bunları talebe olarak görmeyip, yurt mantığından çıkıp lojman yapmamız lazım ki 24 saatini bu kampüste geçirsin. Eğer teknik olarak laboratuvar kullanması gereken bir zamanda sadece sabah 8 akşam 5 mantığı olmamalı. Gece yarısı da deney devam ederken gece 2’de bir deney düzeneğinin süresi bitip yenisini başlatacaksa bunu Bursa’daki bir evden gece yarısı gelip yapmaz. Ama kampüsü içinde yaşayan biri bisikletine atlar, 5 dakika içinde laboratuvara gelir, deney düzeneğinin yenisini takar, çalışmayı başlatır. Benim laboratuvarımı 24 saat çalıştırabilmem lazım.
Teknoloji her geçen gün çok hızlı bir şekilde yenileniyor. Telefonlarımızı daha 2 yıl varmadan değiştiriyoruz. Bilgisayarlarımızı belli bir yıldan sonra değiştirir hale geldik. Laboratuvar cihazları da böyle… Teknoloji yenileniyor ve mevcut teknolojiyi kullanabilmem için üniversitemin master-doktora talebelerine 24 saat açık olması lazım. Üniversitemizin içerisini bir yaşam merkezi haline dönüştüreceğiz.
*Kentle ve öğrenciyle hep bir arada olan bir rektörsünüz… Sosyal sorumluluk projelerinizle de önemli bir misyon üstleniyorsunuz. Önümüzdeki döneme yönelik farklı sosyal projeleriniz var mı?
YUSUF ULCAY: Evet. Büyükşehir Belediyesi, BTSO ve Milli Eğitim ve Emniyet Müdürlüklerimiz ile önemli sosyal projeler başlattık. Yakında mahkûmlara yönelik bir çalışma da söz konusu… Milli Eğitim Bakanlığı’yla birkaç tane daha proje hazırlığımız var. Özellikle belli liselerin uluslararası bir takım sınavlara hazırlanması noktasında. Örneğin PISA sınavında ülke olarak düşük bir noktadayız. Bir takım sivil takım örgütleriyle de ortak çalışmalar yapmamız söz konusu. Onun için tüm sivil toplum kuruluşlarında üniversitemizin cevap verebileceği nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamayı planlıyoruz. Bu çalışmaları da birkaç ayda tamamlayıp 4 yıllık yol haritamızı ortaya koymak istiyoruz ki zaman içerisinde bunları gerçekleştirmek için çalışmayı hedefliyoruz.
*Eğitim kalitesinin arttırılmasının yanı sıra daha rekabetçi bir Uludağ Üniversitesi ortaya çıkarmak istediğinizi kamuoyu ile paylaştınız. Bu kapsamda yapılacak projelerden bahsedebilir misiniz?
YUSUF ULCAY: Bu noktada TÜBİTAK, ASELSAN, HAVELSAN gibi kurumlarımızın çatısı altında savunma sanayi ağırlıklı ciddi çalışmalar yapılıyor. Biz de bunun bir örneğini ASELSAN ve HAVELSAN ile işbirliği anlaşması imzalayarak başlattık. Öğretim üyelerimizin sunumlarını dinleyip, ortak projeler noktasında planlama aşamasındayız ve yakında da bir tanesine de başlıyoruz. Yani sadece şehrimizin değil ülkemizin dinamikleriyle de ulusal araştırmalara ve yatırımlara yön veren belli projelerde çalışma noktasında çalışmalar başlattık. İmzaladığımız protokollerin gereğini de bu 4 yıllık süreç içerisinde yerine getirmeyi hedefliyoruz.
Üniversitemizin 1/100 bin’lik gelişme planını da ortaya koymak istiyoruz. Kampüsümüzün sadece 4 yıl değil en az 20 yıllık gelişme planını ortaya koyup, bu 4 yıl içerisinde biz kendi yapacaklarımızı bu master plana göre hayata geçirmek istiyoruz. Bunu kamuoyuyla da paylaşacağız. Bu kampüs, Türkiye’nin en büyük bir kampüslerinden bir ve farklı şekilde kullanılması lazım. Sadece öğrencilerin gelip gittiği değil, şehrin de bir şekilde kullanabileceği bir yer olması gerekiyor diye düşünüyoruz.
*Uludağ Üniversitesi’nin stratejik ortak niteliğindeki Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın projelerine katkısı ne olacak?
YUSUF ULCAY: Üniversitelerin zaten kurulma nedenlerinden birincisi bulunduğu coğrafyanın gereksinimlerini karşılamaktır. Bu ihtiyaçları ben burada oturarak belirleyemem. Şehrin dinamikleriyle görüştüğüm takdirde ben bu gereksinimleri ortaya çıkarırsam stratejik yol haritamı da ona göre belirlerim.
BTSO da yeni yönetimiyle Bursa’yla daha iç içe, önemli projelerin üretildiği ve yönetildiği bir kimliğe kavuştu. Ben de BTSO’nun birçok projesinde danışman olarak ve çalıştaylarında moderatör olarak yer aldığım için çalışmaların yakinen biliyorum. Zaten Uludağ Üniversitesi ve BTSO arasında makro projelerle ilgili imzalanmış bir işbirliği protokolü de var. Bu katkımız artarak devam edecek. Bizim söylemden çok öteye geçmeyen üniversite-sanayi işbirliğini gerçek manada uygulamaya geçirmek için BTSO başta olmak üzere tüm sanayi bölgeleri ve iş dünyası kuruluşlarıyla bölgesel ihtiyaçları karşılama ve projeler yürütmek noktasında birlikte hareket etmemiz kentimize büyük faydalar sağlar.
*Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın Bursa ekonomisini güçlendirmek adına ortaya koyduğu 16 makro projeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
YUSUF ULCAY: Özellikle Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın ortaya koyduğu ve özellikle Başkan İbrahim Burkay’ın hep gündeme getirdiği Gökmen Projesi, Bursa ekonomisinin orta ve ileri teknoloji üretimine geçiş vizyonunun sembolü konumunda. Uzay, havacılık, ev tekstili, bebe-çocuk, raylı sistemler gibi kentimizin potansiyel sektörlerinde kümelenme çalışmalarının başlatılması da büyük stratejik değer taşıyor.
Bunlarda ve tüm diğer projelerde ortaklaşa hareket edeceğimiz alanlar var. Örneğin bizim üniversite içerisinde 9 km’lik bir uçak pisti var. Şimdi bizim hedeflerimiz içinde üniversitemize Uzay, Havacılık Fakültesi kurmak var. Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın oluşturduğu uzay, havacılık sektörüne yönelik kümenin ortakları zaten şuanda uluslararası iki büyük şirketin tedarikçileri olarak çalışıyorlar. Birisi Boeing, diğeri Airbus. Devletimizin de bu noktada yerli üretimi teşvik etmek adına bir çalışması var. En azından yerel uçakların şehirlerarası çalışmasına yönelik ve bunların parçalarının üretiminin yerel üretimle sağlanması gibi. O zaman bizim sadece pilot değil, yer hizmetleri ve teknik elemanların da yetiştirmemiz gerekir. Mademki Bursa bu noktada sektörel bir küme kurmuş, BTSO ile biz de üniversite olarak bunun eğitim ve araştırma ayağında hatta uygulama ayağında da olmak istiyoruz. Üniversite içerisindeki pisti rehabilite edersek, yerel olarak metronun da varlığı düşünülürse biz bunu bir şekilde kullanıma açabiliriz.
Son dönemde Bursa’da Valiliğimiz, Büyükşehir ve ilçe belediyelerimiz, Üniversitemiz, BTSO ve iş dünyası kuruluşlarımız arasında çok güzel bir sinerji ve ortak çalışma kültürü ortaya çıktı. İnanıyorum ki ortaya koyduğumuz bu uyumu merkezi idarenin de desteğini alarak çok önemli işbirliklerine imza atacağımız güzel bir gelecek bizleri bekliyor.