Türkiye genelinde 60 kampüs ve 110 okulu bulunan Bahçeşehir Koleji, yeni yatırımlarla atağa kalkacak. Bu yıl İstanbul ve İzmir’de 2’şer kampüs okul olmak üzere Anadolu’nun birçok ilinde yeni yatırımlar yapılacak.
Bahçeşehir Koleji CEO’su Devrim Karaaslanlı, Bahçeşehir Koleji’nin bu yıl ve önümüzdeki döneme ait büyüme hedeflerini anlattı. Türkiye genelinde 110 okulu bulunan Bahçeşehir Kolejinin yeni yatırımlarla daha da büyüyeceğini belirten Karaaslanlı, eğitim stratejilerinden başarı hedeflerine kadar birçok konuya değindi.
-Bahçeşehir Kolejinin yatırımlarından bahseder misiniz?
Bahçeşehir Koleji olarak bizim çok net bir hedefimiz var; Türkiye genelinde en yaygın ve en başarılı okul olmak. Bu hedefimizin çıkış noktası da ‘kaliteli eğitim her çocuğunhakkıdır inancımız. Arkamızda 48 yıllık bir eğitim kurumunun güveni, yanımızda dünyanın en iyi üniversiteleri arasına girmek için çalışan Bahçeşehir Üniversitesi’nden aldığımız destekle bu hedefe doğru emin adımlarla yürüyoruz. 2015-2016 yılında İstanbul’da Kurtköy ve Dragos okullarımızı açıyoruz. Orduda Türkiyenin en güzel kampüslerinden birini hayata geçiriyoruz. İzmirde biri Güzelbahçe diğeri Karşıyakada olmak üzere iki okul açıyoruz. Ayrıca Sivas, Burdur, Afyon, Manisa, Akhisar, Siirt, Çorlu, Torbalı, Ayvalık ve Keşan kampüslerimiz de 2015-2016 eğitim döneminde öğrencilerine hizmet verecek.
-Büyüme hedefleriniz nasıl?
Bahçeşehir Koleji emin adımlarla büyüyen bir eğitim kurumu. Sürdürülebilirlik bizim en önemli değerlerimizden biri. Büyüme hızımız önümüzdeki yıllarda düşse de yeni okullar açmaya devam edeceğiz. Türkiyenin her ilinde en az bir Bahçeşehir Koleji olacak. 2020 yılında 250 bin öğrenciye ulaşmayı hedefliyoruz. Bizim her zaman altını çizdiğimiz gibi; eğitimin kalitesini içeriği belirler. Özellikle son senelerde yaptığımız yatırımlarla sayısal olarak büyüyoruz ve fiziksel anlamda mükemmel kampüsler yapıyoruz. Ancak önemli olan ve bir eğitim kurumunu sürdürülebilir başarıya taşıyan sunduğu eğitim ve öğretimin kalitesidir. Bizim de en güvendiğimiz ve kendimizi en güçlü gördüğümüz alan eğitimimizin ve eğitmenlerimizin kalitesi. Bundan da asla taviz vermeyiz. Eğitim içeriğine yapılan yatırım kalıcıdır ve öğrenci mezun olduğunda kalitesini belirleyecektir. Mezunlarımızın takibini yaptığımızda eğitimde ne kadar doğru işler yaptığımızı daha iyi görüyoruz.
-Eğitim stratejinizi anlatır mısınız?
Her çocuğun farklı ilgi alanları, farklı yetenekleri var. Biz sadece akademik yönü güçlü ve çok iyi İngilizce öğreten bir kolej olmaktan ziyade çok iyi yüzme bilen, çok iyi bale yapabilen, çok iyi eskrim yapabilen çocuklar yetiştiriyoruz. Çocuğun hangi özelliği öne çıkıyorsa biz onu kullanmak ve onu parlatmak istiyoruz. Onun için tabii ki yüzme havuzları, spor salonları, sanat atölyeleri, bilim müzeleri, teknoloji merkezleri sunuyoruz. Kişiye Özgü Eğitim Modeli uyguladığımız için bu çocukların öne çıkan özelliklerini iyi değerlendirebilecekleri tüm fiziki şartları kampüslerimizde oluşturuyoruz. Bizim için en önemli konu, Türkiye genelindeki tüm kampüslerimizde eğitim kalitesinin A’dan Z’ye aynı olması. Ülkemizin her köşesindeki çocuklara aynı kalitede eğitimi ulaştırmanın gururunu yaşıyoruz. Bunu da çok güçlü bir genel müdürlük kadrosuyla gerçekleştiriyoruz. Tüm sistemimizi oluşturan, eğitimin içeriğini belirleyen, kullanılacak tüm eğitim materyallerini, sınavları hazırlayan merkezi ekibimizdir. Sürekli kurum içi eğitimlerle eğitimcilerimizi güncel bilgi ve tekniklerle donatıyoruz, onlara kendilerini geliştirme fırsatı sunarken sistemimizi doğru şekilde uygulamalarını sağlıyoruz. Bu bir ekip işi ve biz en iyi ekipleri oluşturuyoruz.
Mentörlük sisteminiz hakkında da bilgi verir misiniz?
Bahçeşehir Koleji’ne kayıt olan her çocuk çok ciddi anlamda takip ediliyor. Her çocuğun bir mentor öğretmeni var. Mentor öğretmen çocuğun bütün akademik ve sosyal gelişimini ilk gününden son gününe kadar takip ediyor ve kayıt altına alıyor. Mentor öğretmenin dışında rehberlik sistemi çok güçlü. En ufak konuda bile veli olarak bilgilendiriliyoruz. Müdür yardımcısı servis geç kaldığında arar, servisin trafikten dolayı geç kaldığını söyler. Okula hasta olup gitmediğinde neden gelmediğini sorar. Yani bizim sistem olarak mentorlük sistemi, rehberlik sistemi, müdür yardımcısı, idari kadro ve yan hizmetler olarak mükemmel bir sistem olduğu için en iyi eğitimi sunuyoruz.
Çoğu öğrenci sınav zamanları uykunun hayalini kurar. Çalışmaya başlamadan önce uykusu olmayan bile nedense kahveler hazırlanıp ders çalışmaya başlandığında esnemeye başlar. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Nöroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ebru Arhan, “Çalışıp iyi bir uyku uyumak, çalışmaya devam etmekten çok daha faydalı” diyor. İşte Doç. Dr. Arhan’dan ‘Uykunun öğrenmedeki etkisi nedir, sınav öncesi uyuyamayanlar ne yapmalı ve ders çalışırken niye uyku gelir’ gibi sorulara yanıtlar…
Uykusuzluk bilişsel becerileri etkiler
Uyku, bilişsel performansın sağlanması için hayati önem taşıyor. Çeşitli araştırmalarda, yeterince uyunmadığında dikkat, dil, bellek, karar verme, yorumlama, öğrenme gibi bilişsel fonksiyonların etkilendiği ortaya çıktı. Bir veya daha fazla gece uyumama, çocuklarda reaksiyon sürelerini yavaşlatır, saldırganlığı arttırır, stratejik planlama, dil ve iletişim becerilerini bozar.
Öğrenilenler uykuda kalıcı olur
Uykunun öğrenme üzerine yararlı etkisini gösteren iki ana teori var.
1- Uyku esnasında aktive olan nöron grupları yeni bellek oluşumunda rol alır ve bu nöron grubunun işlevleri güçlenir. Böylece uyanıklık esnasında kaydetmiş olduğumuz yeni öğrenilenler, uykuda güçlendirilerek kalıcı ve uzun süreli bilgiler haline dönüşür.
2-Uyku esnasında beyindeki sinaptik bağlantılar (öğrenme ve hafızaya almayı sağlayan bağlar) zayıflar ancak bellek ve öğrenme ile ilgili seçilmiş bağlantılar bu zayıflamadan daha az etkilenir ya da korunur. Öğrenme ve bellekle ilgili yeni sinaptik bağlantılar kurulur ve böylece öğrenilen bilgiler daha güçlü bir şekilde kaydedilmiş olur.
Her iki teori de uykunun öğrenme üzerine güçlendirici etkisini açıklıyor. Yani uyanıkken öğrenilen bilgiler organize edilerek, nöronlar arası bağlantılar güçlendirilerek kayıt alınıyor. Sonuç olarak bu araştırmaların sonucunda, eğer bir şeyi öğrenmek, uzun süre hatırlamak istiyorsak bu bağlantılara ihtiyacımız var. Bu nedenle çalışıp iyi bir uyku uyumak, çalışmaya devam etmekten çok daha faydalı.
Uykusuzluk, sosyal ilişkileri bozabilir
Sağlıklı ve düzenli bir uyku süreci, psikolojik gelişim açısından da son derece önemli. Düzensiz ve yetersiz uyku çocuklarda ve gençlerde gün içi uyku hali, dikkat eksikliği ve hiperaktivite, huysuzluk, hırçınlık, dürtüsellik ve sosyal ilişki sorunlarına yol açabiliyor.
Melatonin hormonu: Büyütür, hücre yeniler, bağışıklığı güçlendirir
İnsanın hızlı büyüdüğü çocukluk döneminde büyüme gelişme açısından uyku çok etkili bir faktör. Çünkü uykunun başlatılmasını sağlayan melatonin hormonu ve uyku esnasında salgılanması artan büyüme hormonu sayesinde büyüme hızlanır. Melatonin hormonu çocuklarda büyümeyi etkileyen, hücre yenileyici, bağışıklık sistemini düzenleyici, vücudun biyolojik ritmini ayarlayan, anti-oksidan bir hormon. Melatolin hormonu ayrıca uykunun derinleşmesini ve böylece hipofiz bezinin daha fazla büyüme hormonu salgılamasını sağlar. Çocukların uyurken de beyinleri çalışır ve gelişir. Çocukların uyanıkken öğrendiği bilgiler uyku sırasında organize edilerek beyne kaydedilir.
Ders çalışırken uykunuz geliyorsa
Çocukların hiç uykusu yokken ders çalışırken ya da kitap okurken hemen uykuları gelir. Bunun çok değişik sebepleri olabilir. Birincisi ders çalışırken beynin enerji ve oksijen ihtiyacı artıyor ve eğer yeterli oksijen ve enerji sağlanamazsa uyku geliyor. Bunun dışında ortamdaki ışık çok loş olabilir, ortam ısısı fazla olabilir ya da havalandırılmamış olabilir. Bunun önlenmesi için ders yaparken kısa sürelerle çalışıp kısa aralar verilebilir. Örneğin 40-45 dakika ders çalıştınız, uykunuz geldi. Ders çalışmaya ara verip 10 dakika mümkünse açık havada dinlenerek vücudunuzu hareketlendirebilirsiniz. Ortamı havalandırılabilirsiniz.
Doğru nefes egzersizleri uykuyu açar
Bir başka yol ise diyaframı kullanarak doğru nefes alıp verme egzersizleri yapmak. Böylece uykunuzun açılmasını sağlayabilirsiniz. Elinizi karnınızın üstüne koyup derin nefes alın. Karnınız şiştiğinde nefesinizibirkaç saniye tutun, sonra yavaşça verin. Böylece diyaframı kullanarak doğru nefes almış olursunuz. Vücudunuza giren ve beyninize giden oksijen miktarı artmış olur.
En sağlıklı olanı 23.00- 05.00 arası
Uyku hormonu olan melatonin hormonu salınımı karanlıkla başlar, aydınlıkla sona erer. 23.00- 05.00 saatleri arasında salgılanan melatonin, 02.00-04.00 arasında en yüksek değerlerine ulaşır. Aydınlık döneminin uzaması veya aniden ışığa çıkılması melatonin üretimini durdurur. Kesintisiz bir uyku ve sağlıklı gelişim için çocuklar en geç saat 22.00’de uyumak üzere yatağına yatmış ve saat 23.00’te uykuya dalmış olmalı.
Liselilere en az 8-9 saat gerek
Sağlıklı ilkokul çağındaki bir öğrencinin en az 9-10 saat, lise öğrencisinin ise en az 8-9 saat uyuması gerekiyor. Uyku süresi her yaş grubu için farklılık göstermekle birlikte bireysel farklılıklar da bulunuyor.
Sınav öncesi uyuyamayanlar için…
Öğrendiğimiz yeni bilgiler uykuda kalıcı belleğe aktarılır ve kalıcı öğrenme gerçekleşir. Yani sınav öncesi gece sabaha kadar çalışmak değil çalışma sonrası yeterli süre ve kalitede uyku uyunması, başarıya ulaşmanın anahtarı. Az uyuyarak çok çalışmak başarı değil başarısızlığı getirir. Sınav öncesi heyecandan uyuyamayan öğrenciler için önerimiz sadece o gece için değil genel uyku düzenini sağlama konusunda olacak. Bu öğrencilerin uyku ve uyanma saatlerinin düzenli olması; yani her gün aynı saatte uyumak üzere yatağına gitmesi, kanepede televizyon karşısında uyuyup kalmaması, uykuya olumsuz etki eden içecekler içmemesi, uyumadan önce bilgisayar, cep telefonu ve ışıklı-sesli müzik aletlerinden uzak kalması önerilebilir. Ertesi günü sınavı olan bir öğrenci uykuya dalmada zorluk yaşıyorsa o gece geç saatlere kadar çalışmamalı. Uykuya dalmayı engelleyecek uyaranlardan kaçınmalı.
MIŞIL MIŞIL İPUÇLARI
Vücudunuzun biyolojik saatini her gece aynı saatte uyuyup her sabah aynı saatte uyanmak üzere düzenleyin.
· Gün içinde uyuyorsanız bu süre yarım saati aşmamamalı.
· Yatakta uzanarak TV izlemeyin, bilgisayar, cep telefonu gibi elektronik cihazlarla ilgilenmeyin.
· Kafeinli ve sodalı içeceklerden uzak durun.
· Aç karnına yatmayın, yatmadan önce çok su içmeyin. · Yattıktan sonra 20-25 dakika içinde uykuya dalamadıysanız, yatakta dönüp durmak yerine başka bir odaya giderek kitap okuyun ya da sakin bir müzik dinleyin.
Kaynak: Hürriyet
Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Günseli Orhon, sosyal zekâ konusunda merak edilen sorulara cevap verdi.
1) Sosyal zeka nedir?
İnsanın kendisi ve çevresiyle ilgili farkındalık geliştirmesini, empati kurabilmesini, sosyal uyum sağlamasını, erafındakileri motive etme ve sosyal değişimleri başlatabilmesini, iyilik yapabilmesini, sosyal inanç ve tutumlarını pekiştirebilmesini sağlayan zekâ boyutuna ‘sosyal zekâ’ deniliyor.
2) Sonradan geliştirilebilir mi?
Matematik, spor, sanat gibi alanlarda sahip olunan yetenekler gibi sosyal zekâ da belli bir oranda doğuştan geliyor. Ancak içinde büyüdüğümüz toplumun değerleri, aldığımız eğitim, medya gibi bazı unsurlara bağlı olarak da gelişiyor. Özellikle toplumun ve eğitim sisteminin bu konuda etkisi oluyor.
3) Çocukların gelişimine etkisi nedir?
Sosyal zekâ sadece çocukluk döneminde değil, tüm yaşantı boyunca insanları yönlendiren, yaşam rotasını en doğru biçimde çizmeyi sağlayan zeka türü. Sosyal zekâsı yüksek olanlar duygularını iyi tanıyıp, davranışlarını olumlu yönde kontrol edebiliyor. Özellikle olumsuz hislerin analiz edilmesini, “Ben şu anda ne hissediyorum?”, “Bu olumsuz duyguyu nasıl yenebilirim?” gibi soruların sorulmasını, aile ya da arkadaşlar gibi sosyal çevrede yer alan insanlarla iletişimin sağlıklı şekilde götürülmesini sağlıyor. Sosyal zekâsı yüksek olan çocuklar aile ve arkadaş ilişkilerinde daha uyumlu olabiliyor. Bazı konularda liderlik özellikleri sergileyebiliyorlar. Çevresindekileri zor şartlarda bile motive edebiliyorlar.
4) Bu beceri çocuklara nasıl kazandırılır?
Çocukların bu zeka türünü geliştirmek için öncelikle onların kendilerini tanımalarını ve sorgulamalarını sağlamalıyız. Bununla beraber arkadaşlarıyla, çevreyle paylaşımlarda bulunmalarını destekleyecek etkinlikler gerçekleştirmeliyiz. Bilimsel ya da kültürel gezi-gözlem, doğada yapılan okul kampları, sosyal sorumluluk projeleri, tartışma etkinlikleri, yaratıcı yazı etkinlikleri, yaratıcı drama uygulamaları, sanatsal ve sportif etkinlikler aslında çocukların kendi yeteneklerini keşfetmelerini ve ilgi duydukları konuları tanımalarını sağlar. Bu sayede çocuklar kendilerini ifade edebilecekleri, arkadaşlarıyla paylaşmaktan mutlu olabilecekleri etkinlikler yaparlar. Böylece başarılı da olurlar. Özgüvenleri artar.
5) Anne-babalar bu süreçte nelere dikkat etmeli?
Aileler çocuklarını sadece akademik başarıya değil yaşamda karşılaşabilecekleri gerçek sorunlara da hazırlamalı. Yeteneklerini gerçekçi olarak gözlemleyip, sahip oldukları yapıya uygun alanlarda eğitim almalarına öncelik vermeli. Örneğin çok küçük yaşlardan itibaren sporda yetenekli olan bir çocuğun mutlaka işletme ya da tıp okuması için zorlanması, en büyük hatalardan biri. Yetişkinlerin yapması gereken, çocuklarının yetenekli olduğu alanlarla mücadele etmek yerine bunları kabul etmek ve çocuklarını o dallarda yetiştirmeye öncelik vermek. Ayrıca ebeveynler, çocuklarına iyi davranış modelleri sergilemek gibi zor bir görev üstlendiklerini de unutmamalılar. Çocuklar birçok şeyi taklit yoluyla öğrenirler. Bu yüzden aile büyüklerinin sosyal sorumluluk, empati, insan ilişkileri gibi konularda kendilerini geliştirmeleri, çocuklarının da bu konuda gelişmesini sağlar.
Evde ya da sokakta bir canlının bakımından sorumlu olmak da çocuklar için faydalı. Bununla beraber, ailenin çocuklarıyla sohbet etmesi, günlük olayların değerlendirmesini birlikte yapabilecekleri zaman dilimleri oluşturması yararlı. Her gün en az yarım saat yapılan aile-çocuk sohbetleri bile aile içi iletişimi geliştirir.
Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Eğitim Fakültesi Eğitim Programları ve Öğretim Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Bülent Alcı, problem çözme becerisi konusunda soruları yanıtladı.
1) Çocuklara sorun çözme becerisi nasıl kazandırabilir?
Bu beceri çocuklara erken yaşlarda kazandırılabilir. Çocukların erken dönemlerden itibaren karşılaştıkları küçük problemlere yaklaşımları çok önemli. Bu süreçte anne-baba onların problemlerini doğrudan çözen olarak değil, çocuğa rehber olan, yönlendiren ve destekleyen rolünde olmalı. Yetişkinler bu süreci yakından takip etmeli. Örneğin, 1-2 yaşındaki bir çocuğun evde koltuğun üzerindeki bir nesneyi almak istediğini gözlemleyen anne hemen o nesneyi doğrudan uzanıp çocuğa vermemeli. Çocuğun onu alabilmek için düşünmesine ve strateji geliştirmesine zaman tanımalı. Aşılması gereken engeli görmesi sağlanmalı. Ancak o sırada basabileceği bir şeyi onun görebileceği şekilde yanına koyabilir. Çocuk çözüm için çabalarken bir şeyin üzerine çıkarak nesneye uzanması konusunda rehberlik edilebilir.
2) Bu becerinin kazanılmasında hangi yaşlar önemli?
Dört yaşından itibaren çocuklara, problem çözme becerisi konusunda bazı stratejiler kazandırılabilir. Ancak daha da erken yaşlardan (1-3 yaş) itibaren çocuğun önüne çıkan engeller karşında desteklenmesi, özgüven oluşturulması, sorunları aşma konusunda bağımsız davranışlara yönlendirilmesi gerekiyor. Bu engelleri aşmak adına yaptığı doğru davranışlar pekiştirilerek, sonraki dönemler için problem çözme becerisinin gelişim tohumları ekilebilir.
3) Aileler rehberlik etme yönünde kendilerini nasıl geliştirebilir?
Anne ve babalar problem çözme becerisi konusunda öncelikle kendilerini çok iyi tanımalı. Acaba kendilerinin problem çözme konusundaki yeterlikleri nedir? Ya da sorun çözücü bir yapıya sahipler mi? Eğer buna sahiplerse çocuğa aktarılması için araştırma yapılabilir. Eğer bu beceriye sahip değillerse uzmanlara danışılabilir ya da kısa süreli eğitimlere katılabilirler. Bunlara zaman bulamayan aileler hem bu beceriyi tanıma hem de çocukta geliştirilmesi konusunda bilimsel kaynakları okuyarak da bilgi edinebilirler.
4) Sorun çözme becerisi çocuklara ne kazandırır?
Bu bir süreç olarak erken yaşlarda başlar ve kendi içinde gelişerek yetişkinlikte de devam eder. Ancak okul yaşamının öncesinde bu süreçle tanışan ve karşılaştığı engeller konusunda strateji geliştirebilen çocuklar okul yıllarında daha özgüvenli ve sorumluluk sahibi olur. Daha sosyal bir kimlik oluşturabilirler. Ayrıca sorunlarının çözümü konusunda bilimsel bakış açısı da geliştirirler. Ancak problem çözme becerisi ile akademik başarı arasında doğrusal bir ilişki olmayabilir. Akademik derslerde çok başarılı olduğu halde sorun çözme becerisi konusunda zayıf olabilir ya da tam tersi bir durum görülebilir.
5) Anne-babanın yapmaması gereken davranışlar neler?
Uzak durulması gereken en önemli şey aslında çocuğun hazırcılık duygusunun pekiştirilmesi ve onun yerine her şeyinin yapılması. Çünkü bu davranışlar çocuğu sürekli başkalarından beklentiye iter, sorumluluk almaktan uzaklaştırır. Dolayısıyla çocuk zamanla özgüvenini kaybetmeye başlar. Bu kimliğe bürünen çocuklardan da sorun çözme beceri düzeyinde gelişim beklenemez.
Obez çocuklarda özgüven eksikliği, sosyal hayata adapte olamama ve arkadaşları tarafından dışlanma gibi sorunlar görüldüğünü belirten Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Banu Küçükkırım, obezitenin neden olduğu sağlık sorunları hakkında bilgi verdi.
Obez çocuklar fizyolojik olduğu kadar psikolojik sorunlarla da sık sık karşı karşıya kalıyor. Özgüven eksikliği, sosyal hayata adapte olamama ve arkadaşları tarafından dışlanma bu çocukları bekleyen ciddi sorunlar arasında yer alıyor.
“Çocukların boş zamanlarının en büyük eğlencesi televizyon ya da bilgisayar karşısında geçirilen saatler” diyen Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Banu Küçükkırım, “Sokakta oyun oynayarak ya da spor yaparak geçirilmesi gereken bu anları uzun süre hareketsiz bir şekilde yaşayan çocuklar için birçok sorun da kaçınılmaz hale geliyor. Bilinen en önemli sorunlar fizyolojik olsa da obez çocuklar psikolojik sorunlar da yaşıyor” şeklinde konuştu.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Banu Küçükkırım, çocuklarda obezitenin nedenleri ve konuya ilişkin tepitlerini şöyle açıkladı…
Modern hayatın getirdiği yanlış beslenme alışkanlıkları ve hareketsiz yaşam yetişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da obezite riskini beraberinde getiriyor. Çocukların yağdan zengin, kalorisi yüksek yiyecekleri fazla miktarda tüketmeleri vücutlarında yağ birikimine dolayısıyla da kilo alımına neden oluyor. Normal şartlarda sokakta oynamaları ya da spor yapmaları gereken çocukların hareketsiz kalmaları da obeziteye neden olan bir diğer etken. Televizyon ya da bilgisayar karşısında uzun saatler geçirmek hem çocukların aktivitelerinin azalmasına hem de metabolizma hızlarının yavaşlamasına sebep oluyor. Yapılan araştırmalar da tüm bu etkenler nedeniyle çocuklarda obezite görülme oranının hızla arttığını gösteriyor.
GENETİK EĞİLİM OLSA BİLE OBEZİTE ÖNLENEBİLİR
Yemek ya da hareket gibi değiştirilebilir etkenlerin yanı sıra obeziteye neden olan önemli bir faktör de genler. Öyle ki obezite ve genetik etmenler üzerinde yapılan araştırmalarda her iki ebeveyn obez ise çocuğun obez olma şansı yüzde 80, yalnızca biri obez ise yüzde 50, ikisinin zayıf olması durumunda ise yüzde 9 olduğu saptandı. Ancak çevresel etmenler düzenlendiğinde, fiziksel aktivite artırılıp beslenme düzen ve dengesi sağlandığında, obeziteye genetik eğilim olsa bile çocuklardaki şişmanlığın önüne geçilebiliyor.
OBEZ ÇOCUK ARKADAŞLARIYLA İLİŞKİSİNDE DE MUTSUZ
Fizyolojik rahatsızlıkların yanı sıra obez çocuklar sosyal yaşamlarında da birçok sorunla karşılaşıyor. Akademik başarısızlık, daha az iş imkanı ve kilo kaybetmeyi başaramamanın neden olduğu azalmış özgüven obez çocuk ve gençlerin sosyal olarak izole bir hayat sürmelerine neden oluyor. Obez çocuklar iri yapıları nedeniyle büyük yaşta oldukları zannedilebiliyor ve sosyal becerilerde daha büyük yaş gruplarından beklenilen performans beklenildiği için sosyalizasyon becerileri kötü etkilenebiliyor.
BUGÜNÜN KİLOLU ÇOCUKLARI, YARININ OBEZ YETİŞKİNLERİ
Obezite çocuklarda nadiren de olsa fiziksel komplikasyonlara neden oluyor. Fazla kilo öncelikle kas iskelet sistemi üzerinde olumsuz etkilere neden oluyor. Solunum problemleri ve efor kapasitesinde azalma çocuk hastalarda yaşanan diğer sıkıntılar arasında yer alıyor. İlerleyen yıllarda ise bu çocuklarda kalp-damar hastalıkları ve diyabet hastalığı riskinde artış yaşanıyor.
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Çocuk Gelişimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Neriman Aral çocuklara sorumluluk duygusunun nasıl kazandırılabileceği ile ilgili soruları cevapladı.
1) Çocuklara bu duyguyu kazandırmak neden önemli?
Toplum bilinci gelişmiş ve insanların kendilerine güven duyduklarını bilen çocuklar, sorumluluk alma konusunda daha özgüvenli olurlar. Çocuklar verdikleri kararlarla diğerlerinin beklentilerini karşılayabildiklerini fark ettiklerinde, toplumda sorumlu bir birey olarak yer almaya başlarlar.
2) Sorumluluk bilinci çocuklarda ne zaman geliştirilmeye başlanmalı?
Çocuklara verilecek olan sorumluluk eğitiminde, sosyal olarak kabul edilebilir davranışları öğretmek, olumlu model olmak ve yönlendirmeler yapmak önemli bir yer tutuyor. Sorumluluk duygusunun öğrenilebilen bir beceri olması nedeniyle çok küçük yaşlardan itibaren çocuklara, yaşlarına ve yeteneklerine uygun sorumluluklar verilebilir. Çocuklara bu bilinç, yaptıklarının sonuçlarını görme fırsatları sağlayarak kazandırılabilir.
3) Çocukları sorumlu birer birey olarak yetiştirmek için neler yapılmalı?
Çocuklara sorumluluk duygusunu kazandırabilmek için öncelikli olarak çocuğun yaşına, gelişimsel düzeyine, bireysel özellik ve ilgilerine uygun görev ve sorumluklar verilmeli. Onların seçim yapmasına fırsat tanımak, karşılaştıkları problemlerde kendi başına çözüm yolları bulmalarına destek olmak ve gerektiği yerde müdahale etmek, bu bilincin kazanılmasında önemli. Çocuğun sorumlu davrandığı durumlarda ödüllendirilmesi, yaptığı hareketlerin sonuçlarını değerlendirme ve bu hareketlerin başkalarını nasıl etkileyebileceğini görmesinin sağlanması, üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirebilmesi için cesaretlendirilmesi de gerekiyor.
4) Hangi etkinlik ve faaliyetler bu konuda ailelere yardımcı olur?
Başlangıç olarak bazı kişisel bakım becerileri kazandırılabilir ve dağıttıklarını toplaması gerektiği bilinci yerleştirilebilir. Küçük yaştaki çocuklara, evdeki bazı küçük işlerde yardım etmesi ile ilgili sorumluluklar verilebilir. Bu durum hem çocukların özgüvenlerini hem de evdeki işlere yardım etme isteklerini arttırıyor. Onlara model olmak, verilen bir sorumluluğu nasıl yerine getireceklerini göstermek gerekiyor.Bu dönemde aldıkları küçük sorumlulukları yerine getirirken yetişkinlerden de destek ve takdir görmeye gereksinim duydukları unutulmamalı. Gelişimin bu döneminde çocuklar, kişisel sınırlılıkları fark ederler ve yaptıkları hareketlerin çevrelerini nasıl etkilediğini anlamaya başlayabilirler.
5) Çocuklara yaşından büyük görevler yüklemenin ne gibi sakıncaları var?
Çocukların yaşına, gelişimsel düzeyine, bireysel özellik ve ilgilerine uygun görev ve sorumluklar verilmeli. Bunlar çocukların anlayabilecekleri, takip edebilecekleri yönde olmalı. Küçük yaşlarda gruplar içinde sorumluluk alma eğlencelidir. Bu yüzden çocuk grup içinde hem sorumluluklarını yerine getirmeyi, hem de eğlenerek işbirliği yapmayı öğrenebilir. Okul öncesi yıllar çocuklarda farkındalığın gelişmeye başladığı bir dönem. Yaptıklarının çevreye etkisi konusunda farkındalık oluşmaya başlıyor. Bu nedenle etkili bir biçimde çocukların gelişim düzeylerine uygun olarak bu bilinç oluşturulmalı.
İstanbul Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Mustafa Aydın, Türkiye Cumhuriyeti’nin vazgeçilemez ve değiştirilemez değerlerini oluşturan hedefleri özümseyecek genç kuşakların ve ülkemizi dünya platformunda en iyi şekilde temsil edecek, Ulu Önderimizin ilke ve devrimlerinin ışığında ilerleyerek lider ülkeler konumuna yükseltecek öğrencilere olan inancını belirtiyor. Ülkemizin çağdaşlaşma yolculuğunda ancak eğitim ile hız kazanacağına inanan bir isim olanDr. Aydın ile hayata geçirdiği ve planladığı eğitim çalışmaları hakkında bir röportaj yaptık.
Kamuoyu sizi eğitim dünyasında başarılı bir işadamı ve eğitimci olarak biliyor. Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
İAÜ Mütevelli Heyeti Başkanlığı’nın yanı sıra, Türkiye Sigarayla Savaş Derneği, Türkiye Franchising Derneği, bünyesinde 14 ülkeyi barındıran Karadeniz Franchise Federasyonu, bünyesinde 50’nin üzerinde üniversitenin yer aldığı Avrasya Üniversiteler Birliği ile Küçükçekmece Kent Konseyi’nin ve DEİK Eğitim Ekonomisi İş Konseyi Başkanlığı görevlerini yürütmekteyim.
35 yıllık eğitim hayatım boyunca ödün vermediğim “kaliteli eğitim” sloganını eğitimin her alanında uygulamayı hedefleyerek yola koyulduğumuz 1995 yılında BİL Öğretim Kurumları ile başlayan eğitim yaşamımıza yayıncılık, bilişim,matbaa, inşaat, kâğıt sanayi, yurtdışı eğitim, bilişim ve reklam-tanıtım alanındaki diğer eğitim şirketlerimizi ekleyerek Bil Holding’i oluşturduk. Her bir firma eğitime daha kaliteli hizmet sunabilmek için birbirini tamamlayan holdingin ana yapı taşlarını oluşturmaktaydı. Bu yapıların maddi ve manevi desteği ile kurulan Anadolu Eğitim ve Kültür Vakfı (AKEV)’nı da eğitim faaliyetlerimize ekleyerek, 2003 yılında Anadolu Bil Meslek Yüksekokulu’nu 2007 yılında İstanbul Aydın Üniversitesi’ni kurduk.
Bugün İstanbul Aydın Üniversitesi, Anadolu BİL Meslek Yüksekokulu varsa; bu hiç şüphe yokki BİL Öğretim Kurumları başta olmak üzere Bil Holding’i oluşturan diğer firmalarımızdan aktarılan tecrübe, deneyim ve desteklerin sayesindedir. Aydın Üniversitesi, 16 bine yakın öğrencisi, 1.500’ün üzerindeki akademik ve idari personeli,150 bin m2 kapalı ve açık alanı ve güçlü teknolojik alt yapısı (Teknoloji Merkezi ve Teknoparkı) ile Türk yüksek öğretiminde önemli bir yere sahiptir.
İstanbul Aydın Üniversitesi ve Meslek Yüksekokulu’nda hangi bölümler ve toplamda kaç öğrenciniz var?
İstanbul Aydın Üniversitesi bünyesinde halen 8 fakülte, 2 enstitü, 3 yüksekokul ile birlikte İngilizce hazırlık programı var. Ayrıca farklı alanlara yönelik 8 araştırma merkezimiz bulunuyor. Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Eğitim Fakültesi, İletişim Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Hukuk Fakültesi ve Diş Hekimliği Fakültelerimizde toplam 37 lisans bölümü, 4 yıllık Yabancı Diller Bölümü ile Anadolu Bil Meslek Yüksekokulumuz içersinde 41 farklı program ki bunların 35’inin aynı zamanda paralel ikinci öğretimleri (gece) var. Adalet Meslek Yüksekokulumuzu geçen yıl kurduk ve bu yıl öğrenci aldık. Ayrıca, yüksek lisans ve doktora programlarının yer aldığı Sosyal Bilimler ve Fen Bilimleri Enstitülerimizde var. Tüm bu ön lisans-lisans-yüksek lisans ve doktora programlarımızda halen 16 bin civarında öğrencimiz eğitim-öğretim görmektedir.
Türk eğitim sisteminin temel sorunları nelerdir?
Bugün Türk eğitim sistemimizde çok farklı alanlarda çok farklı sorunlar var. Bu sorunların her biri kendi içerisinde birçok alt sorunu barındırmaktadır. Örneğin, öğrencilerin yükseköğretime girişlerinde, bugüne kadar bir katsayı sorunu vardı. Sınava giren öğrenci sayısı ile üniversitelerin kapasiteleri arasında dengesizlik sorunu vardı. Bu iki sorundan birincisi YÖK tarafından önceki hafta içersinde çözüldü. İkinci sorun, yani kapasite sorunu ise devam ediyor. Türkiye’de her yıl 1,5 milyon civarında öğrenci yükseköğretime girmek istiyor ancak kamu ve vakıf üniversitelerinin kapasiteleri bu sayıyı karşılayamıyor. Bu sorun son 10 yıl içersinde birçok kamu ve vakıf üniversiteleri kurulmasına rağmen öyle görünüyor ki önümüzdeki 4-5 yıl daha devam edecektir. Taşradaki üniversitelerimizin altyapı yanında öğretim üyesi sorunu var. Bir de meslek yüksekokullarının bazı programlarına sınavsız geçiş sistemi var. Sınavsız geçiş sistemi bu okulların kalitesini olumsuz etkiliyor. Meslek yüksekokulları açısından statü sorunu var. Üniversitelerin içerisinde hem öğrenci hem de öğretim elemanları arasında itibarla düşük. Dolayısıyla, öğrenci talebinde sıkıntıları oluşuyor. Nihayet, bu konuda şunu söyleyebiliriz: Bugün Türkiye’de üniversiteler kendi öğrencilerini kendileri seçip, kendileri alabilmeli, açacakları bölümleri ve programları çeşitlilik açısından kontenjanlarıyla birlikte kendileri belirleyebilmelidir. Burada Yükseköğretim Kurulu’nun fazla müdahaleci olmaması gerekiyor. Bunun için de yeni hukuki düzenlemelere ihtiyaç var.
Bir diğer yandan baktığımızda, Türkiye’den yurtdışına yükseköğretim için her yıl binlerce öğrenci gidiyor. Bizim ülke olarak bu akımı hem ekonomik hem de insan sermayesi açısından tersine çevirmemiz gerekiyor. Çevirmek de yetmez, komşu ülkelerden ve özellikle de Ortadoğu’dan, Asya ve Afrika’dan hatta Avrupa’dan Türkiye’ye yabancı öğrenciler getirmeliyiz. Bu ülkemiz açısından çok önemli. Mutlaka bu alana yönelik yeni projeler geliştirmeliyiz. Türkiye civar ülkeler için bir eğitim üssü olabilir.
Yükseköğretimdeki kalite sorununa gelince; kalite sadece fiziki mekanlar, laboratuvarlar, atölyeler vb. ile ilgili bir durum değildir. Türkiye’de orta öğretimden yükseköğretime gelen öğrenciler yükseköğretim müfredatları açısından çoğu kez hazır değiller. Öğretim üyeleri öğrencilerin orta öğretimdeki eksiklikleri kapatabilmek için zaman kaybediyorlar. Öğrencinin alım kapasitesi düşük olduğunda, eğitimin derinlik düzeyi mecburen düşüyor. Öte yandan çoğu üniversitede öğretim üyesi sayısı öğrenci sayısına göre yetersiz. Anadolu’da
bazı üniversitelerin bazı bölümlerinde öğretim üyesi yok ve öğrenci öğretim üyesi görmeden programdan mezun oluyor. Bu çok önemli bir konu. Türkiye’de öğretim üyeleri büyük ve yerleşik üniversitelerde yoğunlaşmış. Bizim gibi metropollerde yerleşik üniversitelerde bu sorun yok. Ancak genel olarak sayıya baktığımızda, Türkiye’de öğretim üyesi sayısında açık olduğu görülüyor. Bunun çözümü için Türkiye’de öğretim elemanı yetiştirme programlarının, doktora programlarının güçlendirilmesi, kapasitelerinin artırılması gerekiyor. YÖK bu hususta özellikle vakıf üniversitelerine çok cimri davranıyor.
Türkiye’de mesleki ve teknik eğitim konusu ise başlı başına bir sorun. Türkiye’de iş dünyasının işi bilen, alanında yetişmiş nitelikli eleman sorunu var. Kısaca, Türkiye’de işi yapacak elemana ihtiyaç var. İşi yapmasını bilen, becerisi ve yeteneği olan elemanın da istihdam sorunu yok. Ancak, eğitim kurumlarımız bugünkü yapılarıyla bunu sağlayamıyor.
Öğrenciler yükseköğretim sisteminde iş dünyasından kopuk bir şekilde, uygulamadan yoksun, sadece teorik bilgi ile donatılıyorlar. Halbuki fakültelerin, yüksekokulların bölümlerinin ve programlarının kendi sektörlerindeki iş kollarıyla birlikte, iç içe çalışmaları, öğrencilerini gelecekte çalışacakları iş dünyasının, sektörün ve firmaların ihtiyaçlarına göre yetiştirmeleri gerekmektedir. İhtiyaç duyulan bir alanda bir işi yapabilmek, bir fonksiyon görebilmek için hangi bilgi, beceri ve deneyime ihtiyaç vardır, önce bunun analiz edilmesi ve sonra ona uygun elemanların yetiştirilmesi gerekiyor. Bu işbirliğinin mutlaka sağlanması, müfredatların buna göre, birlikte oluşturulması zorunludur. Biz İstanbul Aydın Üniversitesi olarak kuruluşumuzdan bugüne kadar hep buna önem verdik.
Bölümlerimizle, müfredatlarımızla, uygulamalarımızla hep iş dünyasının, sektörlerin ihtiyaçlarını gözlemledik ve öğrencilerimizi öyle donatmaya çalıştık. Bizim her bölümümüzün, programımızın sektör danışma kurulları vardır. Bu kurullar, programlarımızla, öğretim elemanlarımızla zaman zaman bir araya gelerek, sektördeki gelişmeleri masaya yatırırlar. Gerekirse programın müfredatını düzeltir, yenilerler. Yani, mesleki ve teknik eğitimde sektör temsilcileriyle ve eğitim kurumları paralel hareket etmeli, birbirinden kopuk olmamalıdır. Üniversitemizde, öğrencilerimiz, sektör temsilcileriyle sık sık bir araya gelir, sektördeki yeni gelişmeler hakkında bilgi alır, haftanın belli günlerinde o sektördeki işyerlerinde çalışır ve mezun olduklarında da iş dünyasının isteklerine hazır halde olurlar.
Türk yükseköğretim sistemindeki bir diğer sorun ise özerklik ve hesap verilebilirlik sorunudur. Türkiye’deki kamu ve vakıf üniversitelerinin her biri kendi içinde; yönetimde, bütçe uygulamalarında, program açmada, öğrenci kontenjanlarını belirlemede özerk olmalıdır. Ancak, özerklikle birlikte, devlete ve topluma hesap verebilecek bir yapıda da bulunmalıdırlar. Biz kimiz, ne yaptık, ne yapıyoruz sorularına cevap verilebilmesi gerekiyor. Bu sadece üniversitenin değil onun her birimi, her çalışanı için böyle olmalıdır. Burada birinci konu üniversitenin uluslararası bağımsız kuruluşlarca akreditasyonudur. İkinci konu ise akademik değerlendirme kriterlerinin devreye sokulmasıdır. Başarılı olan kalır, başarısız olan kendini düzeltir ya da gider.
Eğitimde başarılı ve başarısız olduğumuz alanlar nelerdir?
Halen mesleki ve teknik eğitimde iyi değiliz. Devlet ve onun YÖK gibi ve son gelişmelerle Milli Eğitim Bakanlığı gibi kurumları yanında TÜSİAD ve TOBB gibi örgütler mesleki ve teknik eğitimin önemini kavradılar ve sorunun çözümü için projeler üretmeye çalışıyorlar. Ancak, bazı alanlarda da iyiyiz. Sağlık ve mühendisliğin bazı alanlarında iyi sonuçlar aldık. Hatta bu iki alanda Avrupa’yı yakaladık, geçtik diyebilirim.Türkiye’nin, Türk insanının bir gerçeği var;biz Ar-Ge konusuna fazla yatkın değiliz.
İstanbul Aydın Üniversitesi meslek ve teknik eğitime önem veren üniversitelerin başında geliyor. Üniversiteyi mesleki eğitime yönelten nedenler nelerdir?
Florya ve Bahçelievler kampüsleri çok geniş bir yelpazede, çağın gerektirdiği insan gücünü yetiştirmek için modern ve çağdaş eğitim öğretim ortamına sahip olarak faaliyet göstermektedir. Bölümlerinde bir kısmında eğitim dili İngilizce’dir. Türkiye’nin en güçlü akademik ve mesleki bilgi birikimine sahip, donanımlı ve deneyimli öğretim elemanlarını bünyesinde barındırmaktadır.
Anadolu Bil Meslek Yüksekokulu öğrencilerini; çağdaş değerlerle donanmış, kendini geliştirme yolunda eleştirel ve etik düşünme yeteneğini kazanmış lider kişilikli bireyler olarak yetiştirmeyi kendine ilke edinmiştir. Akademik eğitimin yanı sıra kişisel gelişim ve mesleki becerilerin artırılmasına da önem veren Anadolu Bil Meslek Yüksekokulu sektörlerle yakın işbirlikleri; uygulamalı eğitimi, uluslararası ilişkileri, uluslararası diploma programları bünyesindeki destek sertifika programlarıyla da öğrencilerini geleceğin dünyasına tam donanımlı olarak hazırlamaya çalışmaktadır.
Anadolu Bil Meslek Yüksekokulu ulusal yükseköğretime yepyeni bir uygulama ile büyük katkı sağlamıştır. Bu da Yerinde Uygulama Sistemi’dir. Her program öğrencilerini tahsil süreleri boyunca (3. Sömestre) haftada bir branşları ile bir firmada çalışmalarını sağlamaktır. Böylece öğrencilerimiz meslek yüksekokulumuzdaki teorik ve uygulamalı eğitimin yanı sıra özel sektör deneyimi de kazanmaktadır. Teorik ve uygulamalı eğitimimizde, öğrencilerimiz
Yüksek okulumuzdaki laboratuvar ve atölyelerde teorik olarak aldıkları bilgileri uygulamaktadır. Ancak diğer yüksekokullardan farklı olarak öğrencilerimiz yüksekokulumuzda almış olduğu teorik ve uygulama bilgi birikimlerini çözüm ortaklarımız aracılığı ile branşları ile ilgili firmalarda haftada 1 gün olmak üzere her 3 sömestrde 14 gün uygulama yapma fırsatını bulmaktadır. Ayrıca 30- 45 gün arasında değişen yaz stajı ile teorik bilgileri pekiştirilmektedir.
Meslek Yüksekokulumuzda örgün eğitiminde 41, ikinci öğretimde 39, uzaktan eğitimde Bilgisayar Programcılığı ve Turizm ve Otel İşletmeciliği olmak üzere 2 program bir yıl ülkemizde ve 1 yıl ABD’de olmak üzere eğitim veren Bilgisayar Programcılığı ve Radyo Televizyon Programcılığı olmak üzere 2 program, toplamda da 84 program vardır. Toplam 89 programdan 6’sında İngilizce eğitimiyapılmaktadır. En çok tercih edilen programlarımız Çocuk Gelişimi, Lojistik, Radyo Televizyon Programcılığı’dır.
Okul-sanayi işbirliğinin önemine inanan ve bu konuda yenilikçi yaklaşımlar getiren birisiniz. Sanayi ve eğitim dünyasına önerileriniz nelerdir?
Üniversitelerin sanayiden bağımsız tutulması nın imkânsız olduğunu düşünüyoruz. Üniversiteler tasarımlarını ve projelerini ancak sanayi ile paylaşırsa yapılan çalışmalar topluma aktarılabilir ve toplum bunlardan faydalanabilir. Bu düşünce ile üniversite bünyesinde faaliyet gösteren Gelişim Merkezleri (Mezun Yerleştirme, Yerinde Uygulama ve Sürekli Eğitim Merkezi) öğrencilerin sürekli kendilerini geliştirmeleri, mezun olmadan iş tecrübesine sahip olabilmeleri ve mezuniyetlerinden sonra da işe yerleştirilmeleri konusunda destek vermektedir.
Bu çerçevede binlerce çözüm ortağı bulunan üniversitemiz öğrencilerine yerinde uygulama ve yaz stajı olanağı sağlamaktadır. Çözüm ortakları arasında sektöründe önde gelen pek çok işletme bulunmaktadır. Yerinde Uygulama Merkezi, öğrencilerin teorik bilgi ile pratiği bir arada yapmasını sağlar. Bu nedenle de sanayi ve sektörünün önde gelen firmaları ile çok sayıda bağlantımız bulunmaktadır. Bu firmaların öğrencilerimizi tercih etmesindeki en önemli özellik, öğrencilerimizin eğitimleri süresince haftada en az iki günü işyerlerinde çalışarak geçirmeleridir. Bugün İstanbul Aydın Üniversitesi’nin lider çözüm ortaklarının sayısı 250 bin civarındadır. Bugüne kadar 11 bin öğrenci mezun olmuş ve bunların yüzde 86’sı işe yerleştirilmiştir.
Mesleki eğitim konusunda eğitim politikası ve uygulamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’nin ne yapması gerekiyor?
Daha önce vurguladığım üzere Türkiye’de mesleki ve teknik eğitimde sıkıntılar var. Eğitim kurumları ile sektör iç içe değil, birbirinden kopuk hareket ediyorlar. Bu kopukluğun giderilmesi gerekiyor. Bunun için her iki kesimin temsilcileri zaman zaman bir araya gelip, eğitimin konularıyla birlikte yöntemini birlikte belirlemeleri gerekiyor. Öğrencilerin sektörde eğitimleri süresince yer alarak, teorik bilgilerini pratikle desteklemeleri, böylece gelecekteki işyeri adaptasyonu sorununu da ortadan kaldırmaları gerekiyor. Kısaca sektör, sektörün kurumları, firmalar eğitim kurumlarıyla eğitimin her ayağında birlikte olmak zorundalar. Bunun altyapısının bir şekilde kurulması gerekiyor.
Devletin hizmet sunumu açısından egemen olduğu ve yoğun denetiminin bulunduğu bir sektörde faaliyette bulunan başarılı bir iş adamı olarak bu sektöre girmek isteyen girişimcilere önerileriniz nelerdir?
İş adamı rolü ile eğitim sektörü arasındaki tek ortak yön, ikisinin de yoğun, disiplinli bir çalışma nedeniyle özverili olmayı gerektirmesidir. Bu özveri sadece kişisel yaşamla sınırlı değil, aile hayatı, sosyal çevre ile ilişkilerden de özveriyi gerektirmektedir. Bu sebeple eğitim sektörüne girmek isteyen iş adamlarımızın ancak iş hayatında uygun ekonomik koşullara denk gelirse, kısa sürede büyük başarılar elde edilebilir. Eğitim alanı ise uzun soluklu, sabır isteyen bir hizmet alanıdır. Bu sebeple en başta sabır ve metanet öneririm.
Kaynak: MESS Eğitim Vakfı
Okul araç ve gereçlerinin çocuk gelişimindeki önemine işaret eden Bedir Gündüz, “Evde çocuklarımız için her şeyin en sağlıklısını, en organiğini tercih ediyoruz. Okullarda kullanılan araç gereçleri ise önemsemiyoruz” açıklamasını yaptı.
Avrupa’da bir sandalye için 3 yıl Ar-Ge çalışması yapıldığını belirten Arsima Eğitim Gereçleri ve Ofis Mobilyaları Yönetim Kurulu Başkanı Bedir Gündüz, “Çocuğumuz okullarda 7-8 saatini geçiriyor. Ama bu çocuk ileride ergonomi ya da sağlıkla ile ilgili bir sıkıntı yaşar mı kimse önemsemiyor” dedi.
Avrupa’da artık natürel ürün kullanılıyor, burada görüntüsü kötü diye kabul edilmiyor
Çocukların hayata hazırlanması ve kişisel gelişimlerinin tamamlanması sürecinde önemli unsurlardan birinin de eğitim araçları olduğunun altını çizen Gündüz, “Sektörde maalesef know how kültürü ve tanımlanmış kalite standartları yok. Ürünün ergonomik ve sağlıklı olması çok önemli. Fakat ne aileler ne okul yöneticileri ne de yetkili kamu kurumları bunu düşünmüyor. Malzeme nasıl olursa olsun önemsenmiyor. Avrupa’da artık natürel ürünler tercih ediyorlar. Burada natürel ürün kullanın diyorum, görseli kötü diye kabul edilmiyor. Görüntüye bakıyor insanlar. Bakanlık oyuncaklar ile ilgili bir çalışma başlattı, çok da takdir ediyorum. Aynı çalışma eğitim araç gereçlerinde de başlatılmalı” açıklamasını yaptı.
Bursa’ya okul açıyorlar, hizmet ve donanımlarını başka yer yerden alıyorlar
Bursa’da son dönemde sayıları artan özel okul yatırımlarına da değinen Arsima Eğitim Gereçleri ve Ofis Mobilyaları Yönetim Kurulu Başkanı Bedir Gündüz, “Okul açan girişimcilere teşekkür etmek gerek. Ama bu kurumların donanım tedariki ve yatırım yaptığı kentin hizmet sektörleri noktasında Bursa’daki işletmeleri de tercih etmeleri lazım. Şirketini burada açıyor, vergisini İstanbul’a veriyor. Ürün ve hizmetleri Bursa dışındaki şirketlerden alıyor. Burada para kazanıyorsa, bu şehre de katma değer katmalı diye düşünüyorum. Bir tek personel çalıştırmak yetmez. Okulun sıvasını buradaki sıvacı yapmalı. Buradaki inşaat firması inşa etmeli, buradaki mimar tasarlamalı. Örneğin bizim sektörümüzden alış-veriş yapan kurum yok denecek kadar az. Bu şehirde yaşayan insanların çocukları gidip orada okuyacaksa, o okul bu şehrin kalkınmasına da hizmet etmeli. Ben burada Valilik, yerel yönetimler ve BTSO gibi kurumların liderlik ve telkin noktasında devreye girmesi gerektiğini düşünüyorum” dedi.
Arsima, üretiminin yüzde 20’sini ihraç ediyor
Bursa’da Arsima dışında eğitim araç-gereçleri noktasında işini ciddi olarak yapmaya özen gösteren birkaç önemli firma daha olduğunu ifade eden Gündüz, “Arsima olarak, ürünlerimizin yüzde 90’lık kısmını kendimiz yaptırıyoruz. Ar-Ge ile ilgili bir bölümümüz var. Fuarları takip ediyoruz. Proje bazlı çalıştığımız için renkleri, oturma düzenini, öğretmenin kullanacağı materyal ve öğrencinin öğrenmesini arttıracak her şeyi planlıyoruz. Çocuğun başarılı olacağı, öğretmenin de rahat edeceği sistemi kurmak için sağlıklı ürünleri ve yüksek işçilik kalitesini temel aldık. Okullarda kullanılan 300 çeşit ürünün 30’a yakını fabrikamızda üretebiliyoruz. Modeks fuarında en iyi dizayn ödülü aldık. Üretimimizin yüzde 20’lik kısmı da ihraç ediyoruz” bilgilerini verdi.
Türkiye’nin dördüncü büyük kenti olan Bursa, büyüklüğün getirdiği handikapları da birlikte yaşıyor. Eğitimden, sağlığa toplumun mecburi ihtiyaçları büyüklükle orantılı olarak daha da zorlaşıyor. İşte tam bu noktada kent yöneticileri ve kent için yaptıkları devreye giriyor. Bizler de bu sayımızda bir ilki gerçekleştirerek ikinci kez Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday gösterilen ve halen Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevini sürdüren Recep Altepe ile eğitim üzerine sohbet ettik. Kentin eğitim durumunu ve Büyükşehir Belediyesi’nin bu alanda yaptığı çalışmaları sizler için konuştuk.
*Bursa’da bir ilki gerçekleştirerek ikinci kez Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday oldunuz. Öncelikle bu başarınızdan dolayı tebrik ediyoruz. Peki, bir cümle ile sizi bu başarıya getiren şey neydi açıklar mısınız?
Bu soruya ‘samimiyet’ cevabını verebilirim. Çünkü Bursa’da her zaman, büyüdüğüm, yaşadığım şehrime samimiyetimle hizmet etmek gayretinde bulundum. Bursa’ya hizmeti ibadet olarak gördüm ve bunun heyecanını, onurunu taşıdım. Bunu da herkesin hissettiğini düşünüyorum. Her zaman Bursa’da halkla iç içeyim, bundan sonra da böyle devam edecek.
*Sizce eğitim nedir?
Eğitim, hayattır. Hayatın her alanında eğitim vardır ve olmalıdır da. İnsanlar eğitimle hem yaşadıkları ortamı en iyi şekilde yaşayıp, değerlendirip, hem de ülkelerini, dünyayı algılayabilirler. Eğitimle halklar, toplumlar gelişir. Ancak eğitilmiş insanlar, kendileri için neyin doğru neyin iyi olduğunun farkına vararak, yaşamlarına istedikleri şekilde yön verebilirler. Eğitim, her şeydir.
*Bursa’daki eğitimin başarısını nasıl buluyorsunuz? Eğer yeterli değilse Büyükşehir Belediyesi olarak sizin bu konuda ne gibi katkılarınız oldu/ olacak?
Bursa, her alanda gelişen bir şehir. Eğitimde de iyi düzeyde olduğumuzu düşünüyorum. Ancak tabii ki, bugünkü durumumuz yeterli gelmemeli. Her geçen gün kendimizi nasıl daha da geliştirip, eğitim seviyemizi artırabiliriz, bunu düşünmeliyiz. Büyükşehir Belediyesi olarak bizler, eğitime destek vermeye devam ediyoruz. Gerek öğrencilere kırtasiye yardımlarıyla, gerek okullardaki spor salonundan tutun da binalardaki eksikliklere kadar her zaman eğitim neferlerinin yanındayız, destekliyoruz. Aynı zamanda eğitimi sadece okullar, çocuklar ve gençler bazında değerlendirmemek gerek. Büyükşehir Belediyesi olarak her yaştan insanın eğitimini önemsiyoruz. Bu bakımdan Büyükşehir Belediyesi bünyesinde faaliyet gösteren BUSMEK kurslarımızdan her yıl binlerce kişi ücretsiz olarak eğitim alıyor ve girişimci ruh taşıyan kursiyerlerimiz de sertifikalarını almalarının ardından kendi işyerlerini açarak aile bütçelerine de katkı sağlıyor, aldıkları eğitimleri kazanca çevirme başarısını gösteriyorlar.
Öte yandan Bursa Mobil Eğitim Projesi (BUMEP), teknolojiyi ev hanımlarının ayağına götürüyor. Büyükşehir Belediye’mizin sosyal sorumluluk projelerinden olan BUMEP, kentin farklı mahallelerinde, gezici otobüslerde kurulan teknolojiyle vatandaşlarımızı buluşturuyor ve kadınlara bilgisayar eğitimi veriyor. Bu mobil eğitimden çok sayıda ev hanımı veya emekli olmuş, boş vakti olan kadınlar yararlanıyor. Eğitim, bu sayede hayatın her alanına yayılmış oluyor.
Hamitler Parkı’nda faaliyet gösteren Büyükşehir Belediyesi Çocuk Merkezi’nde Hamitler ve civarında yaşayan çocuklarımız eğitim alıyorlar. Çocuklar boş zamanlarını hem bu merkezde değerlendirip okullarına takviye eğitimler alıyorlar, hem de eğlenceli aktivitelere katılıp keyifli zaman geçirme ve kendilerini geliştirme şansına sahip oluyorlar.
Büyükşehir Belediyesi bünyesinde spora ve sporcuya destek vermeye de devam ediyoruz. Büyükşehir Belediyespor Kulübü, basketbol, voleybol, kayak, izcilik, karate ve güreş gibi pek çok branşta gençlerin ve çocukların kişisel gelişimlerine katkı sağlayan sportif eğitimlere katılıyorlar.
*Ülkenin geleceğe taşınmasında en önemli konu eğitim. Bu konularda İl Milli Eğitim Müdürlükleri kadar, Belediyelere de önemli görevler düşüyor. Bu sorumluluk içinde geçtiğimiz dönemde ne gibi çalışmalarınız oldu?
Yukarıda da bahsettiğim gibi Büyükşehir Belediyesi olarak eğitim faaliyetlerine önem veriyoruz. Öğrencilere kırtasiye desteğinden, eğitim kurumlarına spor tesisleri ve salonları kazandırmaya kadar her türlü eğitim faaliyetinde öncü adımlar attık. Amatör spor kulüplerinde gençlerin eğitilmeleri ve spora teşvik edilmeleri konusunda spor yatırımlarımızı sürdürüyoruz. BUSMEK ve BUTGEM gibi projelerle kentte iş gücü potansiyelini öne çıkaracak hizmetlerimize devam ediyoruz. Büyükşehir Belediyesi Çocuk Merkezi, Bursa Kent Konseyi çocuk, kadın ve engelli meclislerinde ve farklı çalışma gruplarında eğitim odaklı çalışmalara devam ediyoruz. Büyükşehir Belediyesi bünyesinde Karagöz Sinema Atölyesi’nde sinemaya gönül veren Bursalılara oyunculuk, senaryo ve film yapımı gibi konularda eğitimler veriyoruz. Büyükşehir Belediyespor Kulübü bünyesinde çocuklarla gençlerin sportif eğitimler almalarına destek oluyoruz. Bunlar bir iki günlük hizmetler değil, süreklilik arz eden konular olduğundan Bursa Büyükşehir Belediyesi olarak her zaman eğitime destek vermeye ediyoruz.
*BUSMEK şu anda kalifiye eleman fabrikası durumuna geldi. Bu güne kadar mezun sayınız nedir? Geleceğe yönelik bu formatta farklı projeleriniz var mı?
Bursa Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kursları’nın kısa adı yani ‘BUSMEK’ Türk Patent Enstitüsü’nce resmen tescillenerek markalaştı. Bu durum Bursa adına büyük bir gurur ve onur. Büyükşehir Belediyesi’nin en önemli sosyal sorumluluk projelerinden olan BUSMEK, bu yıl 9. yaşında emin adımlar atmaya devam ediyor. Bu yıl başvuru sayısının 28 bini aştığı BUSMEK, vatandaşlara merak ettikleri sanatsal alanlarda beceri kazandırmak, mesleki ve sosyal gelişimlerini sağlamak ve unutulmaya yüz tutan geleneksel sanatları yaşatmak amacıyla her alanda faaliyetler gerçekleştiriyor. Bursa’da yoğun ilgi gören kurslar, 14 kurs merkezinde 100’ü aşkın branşta binlerce kursiyere eğitim veriyor. BUSMEK’te bugüne kadar 100 bini aşkın mezun verildi. Mezunlar, MEB onaylı sertifikalarını aldı. Meslek öğrenerek altın bilezik edinmenin yanında, kursiyerlerimize girişimciliğin yollarını da açmaya çalışıyoruz. KOSGEB ile imzaladığımız protokol çerçevesinde, BUSMEK kursiyerlerine uygulamalı girişimcilik eğitimleri de veriyoruz. Aldıkları eğitimler sonunda kursiyerlerimiz, takı tasarım atölyesinden metal kaplama imalat sanayiine kadar çeşitli sektörlerde girişimcilik örneği göstererek, kendi işletmelerini açabilme imkanına kavuşuyorlar.
*BTM sizin Osmangazi Belediye Başkanı olduğunuz dönemde önünüze gelen ve sonrasında Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nda gerçekleştirdiğiniz bir proje. BTM’nin Recep Altepe üzerindeki etkisi nedir?
Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan BTM 25 Ocak Cumartesi günü Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık’ın katılımıyla hizmete açıldı. Bursa’ya bilimin serüvene dönüştüğü bir merkez kazandırdık. Mutluyuz. Gelecek için iddialı olan her ülkede bu tür merkezlerin olması gerekli. Tüm dünyadaki bilim ve teknoloji merkezleri tarandı. Dünyada müze şeklinde olan bilim merkezleri, hocalarımız tarafından kayda alındı. BTM toplam yaklaşık 10 bin metrekaresi kapalı olmak üzere 20 bin metrekare alan üzerine kuruldu. Projeleri, Büyükşehir Belediyesi tarafından tasarlandı. Dış konseptinde bor ve atom teorisinden ilham alındı. Alanın yaklaşık 3 bin 500 metrekaresi ziyaretçilerin deneylerini kendi elleriyle yapabileceği düzeneklerle dolu. 80-90 yaşlara kadar her vatandaşın ilgisini çekecek, pratik uygulamaların yapılacağı bir sistem oluşturuldu. Çocuklar okulda gördükleri fizik, mekanik, astronomi gibi alanlardaki teorik bilgileri artık pratiğe dönüştürme imkanı bulacaklar. Sadece Bursa’ya değil, çevre illere de hizmet verecek olan Bilim ve Teknoloji Merkezi, gençlerimiz ve çocuklarımız kadar büyüklerin de ilgi odağı olacak, buna eminim. BTM’nin açılışında da ‘Bilimin Sultanları’ sergisi, ilk islam alimlerinin ürettiği buluşları gözler önüne serecek, heyecanlıyız.
*Yeniden Başkan seçilmeniz durumunda eğitim alanında yapacağınız yeni projeleriniz nelerdir?
Yeni dönemde Büyükşehir Belediyesi olarak yapacağımız sürprizler var, bunları şimdiden açıklamayalım.
*Hayatımız Eğitim Gazetesi’ni nasıl buluyorsunuz?
Hayatımız Eğitim Gazetesi’nin eğitim alanına yönelik önemli bir hizmet olduğunu düşünüyorum. A’dan Z’ye eğitimle ve Bursa’daki eğitimle ilgili her konuya ulaşmak mümkün, sayenizde. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
*Okuyucularımıza sizin özel olarak aktarmak istediğiniz bir şeyler var mı?
Bursa, Büyükşehir Belediyesi ile önemli yatırımlarla marka haline geldi. Bundan sonra da her alanda attığımız adımlarla örnek olmaya devam edeceğiz. Bizler, Bursa’yı seviyor ve bu kente hizmet etmenin onurunu yaşıyoruz. Bursa için heyecanımız devam ediyor.
Gazetemizin ilk sayısında Nilüfer Eğitim Kurumları Genel Müdürü Ali Dilitatlı ile konuştuk. 30 yıllık köklü bir tarihe sahip olan Nilüfer Eğitim Kurumları Genel Müdürü Ali Dilitatlı Nilüfer Eğitim Kurumları’nı, eğitim anlayışlarını ve başarılarının sırlarını anlattı. Aynı zamanda Türkiye genelinde bir ilke imza atılarak yapılan üstün yetenekli öğrenciler için Macide Kahraman İlköğretim Okulu’nu da hizmete açtıklarını belirten Dilitatlı, “Kurumlarımızda eğitim gören tüm öğrencilerimizle gurur duyuyorum” dedi.
Nilüfer Eğitim Kurumları nasıl kuruldu ve bünyesinde kaç okul barındırıyor?
Nilüfer Eğitim Kurumları, ilk olarak 1982 yılında Özel Nilüfer Lisesi ile eğitime başladı. 1993’te Bursa’da ilk özel fen lisesi olan Özel Nilüfer Fen Lisesi açıldı. Bu yıl 30. kuruluş yıldönümümüzü kutlayacağımız çeyrek asrı aşan eğitim yolculuğunda, Özel Nilüfer Rafet Kahraman Anadolu Lisesi, Fen Lisesi ve Anadolu Öğretmen Lisesi, Özel Nilüfer İlkbahar İlköğretim Okulu, Özel Nilüfer Yıldırım İlköğretim Okulu, Özel Nilüfer İrem İlköğretim Okulu, Hacı Kemal Lisesleri ve Özel Çocuk Yuvası ile geleceğe başarılı nesiller yetiştiriyoruz. Yeni eğitim öğretim yılının başlamasıyla birlikte üstün zekalı öğrencilerimiz için hizmete açtığımız Macide Kahraman İlkokulu ile de eğitimde farkımızı ortaya koymayı amaçlıyoruz. Bu yıl 4 bin 800 öğrenci Nilüfer Eğitim Kurumları markası ile eğitim alacak. Anne babalar kadar öğrencilerimizin başarılı bir yıl geçirmeleri için tüm mesaimizi harcıyoruz.
Bu yıl 30. yılını kutlayacak köklü bir kurumun genel müdürüsünüz. Ali Dilitatlı’ya göre eğitim nedir, nasıl olmalıdır?
Ülkeleri söz sahibi yapan artık sahip oldukları toprakların yüzölçümü ya da nüfusu değildir. O topraklarda yetişen insan gücünün niteliği, yetiştirdiği aydınlar, büyük yazarlardır. Bilgi artık herşeyin önünde. Bilgi, bilek gücünün yerini aldı. Bilgi çağındayız. Bu çağda etkin olabilmek için de eğitim belirleyici öneme sahip. Anadolu medeniyeti gibi bir hazineye sahip olan Türkiye, bilimsel eğitimle bu hazineyi koruyacaktır.
Eğitim, bir ülkeyi geleceğe taşıyacak her türlü donanımdır. Eğitime önem vermeyen ülkeler yok olmaya ya da her daim eğitim düzeyi yüksek ülkeleri takip etmeye mahkûmdur. Yani eğitim, bireylere ve tıpkı bireyler gibi aynı gereksinimlere sahip olan ülkelere özgür olma imkânı tanır. Eğitim seviyesi düşük olan ülkeler pasif durumda kalacaklarından varlıklarından da söz edilemez.
‘EĞİTİM SEVGİYLE BAŞLAR’
‘Eğitim sevgiyle başlar’ düsturuyla eğitim veriyorsunuz. Eğitimde sevginin yeri nedir? Sevgi mi daha önemlidir, disiplin mi?
Bir şeyi sevmeden yapamazsınız. Belki yapılır da, gönülsüz ne kadar yapılabilirse o kadar olur. Bizler eğitimin bir sevgi işi olduğunu, öğrencisinden öğretmenine kadar bu işin sevgisiz yapılamayacağını vurgulayan bir kurumuz. Öğrencilerimiz ve öğretmenlerimizle bir aile muhabbetindeyiz. Sevgiyle eğitimin kucaklaştığı okullarımızda okul, aile ve öğrenci üçgeninde bir bütünlük oluşturarak ilerleme gayretindeyiz. Sevgiyle aşılamayacak hiçbir engelin olmadığına inanıyor ve ancak bu sayede bilgi donanımı tam nesiller yetiştirmenin mümkün olacağını düşünüyoruz.
Kurumunuza bağlı okulların son yıllarda gerçekleştirilen sınavlardaki başarılarından bahseder misiniz?
Lise ve üniversite sınavları her öğrenci için önemli birer deneyim. Öğrencilerimizin hayatlarının geri kalanının şekillenmesinde çok önemli bir etkiye sahipler. Ben sınavları viraja benzetiyorum. Yolun geri kalanını net görebilmek için bu virajların sağlıklı şekilde geçilmesi gerekiyor. Biz öğrencilerimizin bu virajları kendinden emin adımlarla geçebilmeleri için her türlü desteği veriyoruz.
Sizce başarının ölçüsü nedir?
Bir okulun başarısı tabii ki de sadece sınavdaki başarıları ile ölçümlenemez. Bu çok önemli bir ölçüt olmakla beraber, okullarımızda öğrencilerimize sunduğumuz sportif ve sanatsal faaliyetler de başarılı olmamızı sağlayan bir başka etken. Müzik derslerimizde öğrencilerimiz yeteneğine ve öğretmenlerimizin yönlendirmesine göre enstrumanlarla çalışabiliyor. Aynı şekilde sportif faaliyetlerini de dolu dolu yapabiliyor.
Peki, ülkemizde eğitimin bugününü ve yarınını değerlendirir misiniz?
Bu topraklar nice ünlü ilim insanına evsahipliği yapmıştır. Bugün batının övündüğü ilimler bu topraklarda doğmuştur. Bu yüzden ülkemiz eğitim konusunda yadsınamaz bir öneme sahiptir. Okullaşma oranı her geçen gün artıyor. İletişim ve bilişim alanındaki gelişmeler aynı oranda eğitimi de etkilemektedir. Tabi bunlarla beraber yaşanan sorunlar da görmezden gelinemez. Dershane mantığıyla eğitim söz konusu. Okullarda sınav merkezli eğitim veriliyor. Öğrencilerin sosyal ve psikolojik boyutu göz ardı ediliyor. Sanat, spor önemsenmiyor. Bu noktalardaki eksiklikler giderildiğinde sağlıklı işleyen bir eğitim sisteminden söz edebileceğiz.
BAŞARI ÇOK İSTEMEKLE KAZANILIR
Başarıyı en büyük ödül olarak nitelendiriyorsunuz. Sizce başarı nasıl kazanılır?
Başarı çok istemekle kazanılır. Çok istediğiniz bir şeyi başarmak için yapılması gereken her şeyi yaparsınız. Bu da beraberinde başarıyı getirir. Eğitim özelinde başarılı olmak içinse şunları söyleyebilirim: Biz 30 yıllık bir kurumuz. Eğitim bir deneyim sahasıdır. Denedikçe yanlışınızı görürsünüz.
Nilüfer Eğitim Kurumları markası, öğrencilere hayatlarında ne gibi katkılar sağlıyor?
Nilüfer Eğitim Kurumları markası öğrencilerimize birçok artılar katar. Sadece akademik hayatları için imkanlar sunan bir eğitim kurumu değiliz. Öğrencilerimizin sanatı seven, çağdaş, kültürlü, çağın gelişmelerini takip ederek, onun hep bir adım ötesine geçebilen, teknolojik gelişme ve yeniliklere açık, bilinçli ve özgüven sahibi, sevecen, toleranslı ve yardımsever, bilimsel disiplin içerisinde temel dinamiği bilimsel düşünce olan, sağlıklı bir yaşam için sporu seven, uygulayan sorumluluk sahibi bireyler olması için…
Gençlere öğütleriniz nelerdir?
İlk olarak, çoğu gencimizi esir alan teknolojiyi bilinçli kullanmaları gerektiğini söylemek isterim. Sokakta herkesin elinde bir telefon ya da müzikçalar var. Çevrelerinde olan bitene duyarsızlar. Çevreleriyle iletişimlerini koparmış durumdalar. Aileleri ile bir çift söz edemez duruma geldiler. Ben durumu vahim olarak değerlendiriyor ve korkuyorum. Bu yüzden tek uyarım ve öğüdüm bu olacak.
Yeni eğitim-öğretim yılı ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Yeni eğitim-öğretim sezonu, eğitim camiası adına ilklere sahne olacak. İlkler her zaman zordur. SBS sınavlarının kaldırılmasıyla birlikte ilk defa bu yıl uygulanacak yeni sınav sisteminde de başarılı olacağımıza eminim. Eğitim sadece okuldan alınmaz. Eğitimde aile çok ama çok önemli bir yer tutmaktadır.
Son olarak gazetemiz aracılığıyla okuyucularımıza iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
İlk olarak sevgili öğrencilerime yeni eğitim öğretim yılında başarılar diliyorum. Bir eğitimci olarak öğrencilerimize öğüdüm, sadece ve sadece düzenli çalışma olacaktır. Talebelerimiz elbette gençliklerini yaşayacaklar ama bugünlerimizde çalışmazsak geleceğimiz, yarınlarımız yok olur. Başarının klasik bir tanımı vardır. Bugün çalış, yarın kazan. Her türlü engelle mücadele etme gücüne sahip, kendini geliştirmesini bilen, disiplinli, öz denetimi güçlü bireyler başarıya daha hızlı ulaşacaktırlar.
Geri123İleri
3 sayfanın 2. sayfası